Medyumluk yasal mı ?

Murat

New member
Medyumluk Yasal mı? Bilim Ne Diyor, Toplum Ne Düşünüyor?

Selam forumdaşlar,

Son zamanlarda internette “Medyum Şu Kadar Kişiye Yardım Etti”, “Ünlü Medyumdan Kehanet” gibi haberlerin arttığını fark ettim. Bir yanda inananlar, diğer yanda “bilim dışı hurafe” diyenler var. Peki bu işin yasal yönü ne? Ve bilimsel açıdan medyumluk gerçekten var mı, yoksa sadece algı yönetimi mi? Bugün bu konuyu biraz bilimsel merakla, ama herkesin anlayabileceği bir dille konuşalım istedim.

Medyumluk Nedir? Beynimiz Anlam Üretmeye mi Programlı?

Medyumluk, özetle, “ruhlarla iletişim kurduğunu” veya “doğaüstü sezgilere sahip olduğunu” iddia eden kişilerin faaliyetidir. Ancak nöropsikolojiye göre, bu tür deneyimlerin önemli bir kısmı beynin “örüntü tanıma eğilimiyle” açıklanabilir.

Harvard Üniversitesi’nden yapılan bir çalışmaya göre, insanlar belirsizlik karşısında anlam arayışına giriyor ve rastlantısal olaylar arasında bağ kurma eğilimindeler. Bu eğilime “apofeni” deniyor. Yani, bazen beynimiz “anlam olmayan yerde anlam görüyor”.

Medyumluk seanslarında görülen “isabetli tahminlerin” bir kısmı da soğuk okuma (cold reading) denilen bir teknikle açıklanabilir. Kişinin jestlerinden, giyiminden, ses tonundan çıkarım yaparak genel ama etkileyici tahminler sunulur. Yani ortada doğaüstü bir güç değil, oldukça gelişmiş bir gözlem yeteneği olabilir.

Şimdi soru şu: Eğer bir medyum, yalnızca psikolojik sezgilerini kullanıyorsa, bu hâlâ “doğaüstü” sayılır mı? Yoksa “psikolojik manipülasyonun” ince bir biçimi mi?

Yasal Açıdan Medyumluk: İnanç mı, Dolandırıcılık mı?

Gelelim işin hukuk kısmına. Türkiye’de medyumluk doğrudan yasak değil, ama dolaylı olarak birçok yasa çerçevesinde sınırlandırılmış durumda. Türk Ceza Kanunu’nun 157. ve 158. maddelerinde “hileli davranışlarla bir kimseyi kandırarak menfaat sağlamak” dolandırıcılık olarak tanımlanıyor.

Yani biri “sihirle sorununu çözeceğim” deyip para alıyorsa, bu açıkça suç. Ama biri “ben spritüel danışmanlık yapıyorum” derse, gri bir alanda kalabiliyor. Çünkü burada “inanç” devreye giriyor.

Erkeklerin analitik yaklaşımıyla baktığımızda bu bir “kanıt” meselesi: ortada ölçülebilir, tekrar edilebilir bir sonuç yoksa bilim açısından iddia geçersizdir. Ancak kadınların empatik perspektifiyle bakarsak, birçok insan medyumlara “çare bulmak” için değil, “rahatlamak” için gidiyor. Yani medyumluk bazen bilimsel bir gerçeklik değil, psikolojik bir ihtiyaç haline geliyor.

Provokatif soru: Bir insan acısını hafifletiyorsa, bir medyumun yaptığı etik midir, değil midir? Yasa mı belirlemeli bunu, vicdan mı?

Bilimsel Araştırmalar: Gerçek Güç mü, Plasebo Etkisi mi?

Parapsikoloji alanında, yani doğaüstü olayları bilimsel olarak inceleyen çalışmalarda binlerce deney yapılmıştır. Özellikle Duke Üniversitesi’nin 1930’lardan bu yana yürüttüğü ESP (extrasensory perception – duyu dışı algı) testleri çok bilinir.

Ancak bu araştırmaların çoğu, tekrarlanabilirlik sorunu nedeniyle bilimsel çevrelerce kabul görmemiştir. Başka bir laboratuvar aynı deneyi yaptığında aynı sonuç alınamamıştır. Bu da “bilimsel geçerlilik” açısından ciddi bir sorundur.

Buna karşın bazı çalışmalar, medyumluk seanslarının insanlarda “duygusal iyileşme” sağladığını gösteriyor. Kişi kaybettiği biriyle “iletişim kurduğuna” inandığında, beyninde tıpkı terapi sırasında olduğu gibi rahatlama tepkileri oluşuyor. Yani biyolojik olarak “gerçekmiş gibi” bir huzur deneyimleniyor.

Erkek forumdaşlar buradan veriye odaklanabilir: “Eğer ölçülemiyorsa, yoktur.”

Kadın forumdaşlarsa şöyle düşünebilir: “Ama insanlar inanarak iyileşiyorsa, o da bir gerçektir.”

Peki sizce gerçek, sadece laboratuvarda kanıtlanan mıdır? Yoksa duygusal olarak hissedilen de bir tür gerçek sayılabilir mi?

Medyumluk ve Toplumsal Cinsiyet: Kadınlar Neden Daha Fazla İnanıyor?

İstatistikler, medyumlara ve astrolojik inançlara kadınların erkeklerden daha fazla ilgi gösterdiğini ortaya koyuyor. Bunun nedeni, kadınların irrasyonel olması değil; toplumun kadınlara “duygusal bağ kurma” rolünü dayatması.

Kadınlar genellikle ilişkisel, empatik, duygusal çözüm arayışlarına yöneltiliyor. Bu da onları “görünmeyen dünyaya” daha açık hale getiriyor. Erkeklerse çocukluktan itibaren “rasyonel” olmaya teşvik ediliyor, bu da onları doğaüstü iddialara karşı daha kuşkulu yapıyor.

Ama burada bir başka toplumsal nokta var: medyumluk sektörü çoğunlukla kadın emeğine dayanıyor. Medyum kadınlar, toplumda bastırılmış sezgisel güçlerini bir tür “ekonomik bağımsızlık” aracına dönüştürüyor. Yani mesele sadece inanç değil, aynı zamanda güç ilişkisi.

Soru şu: Kadınlar medyumlukta bir “özgürleşme alanı” mı buluyor, yoksa patriyarkanın “duygusal rollerini” yeniden mi üretiyor?

Medyumluk, İnanç ve Bilim Arasında Bir Denge Mümkün mü?

Bilim, kanıt ister. Medyumluk ise inançla var olur. Bu iki alanın doğası farklıdır. Ama belki de sorun, birinin diğerini tamamen reddetmesindedir.

Erkeklerin veri odaklı, mantıksal düşüncesi bize “kanıt olmadan kabul etme” demeyi öğretir. Kadınların empatik bakışı ise “deneyimi anlamadan yargılama” der. Bu iki yön birleştiğinde, daha adil bir bakış açısı doğabilir.

Belki de çözüm, medyumluğu “bilimsel bir gerçeklik” değil ama “sosyolojik bir fenomen” olarak incelemektir. Çünkü medyumluk, bireylerin yalnızlıkla, ölüm korkusuyla, belirsizlikle baş etme biçimidir. Bilim, bu duygusal gerçeği yok saymamalı; anlamaya çalışmalıdır.

Sonuç: Yasalar, Bilim ve İnsan Kalbi Arasında İnce Bir Çizgi

Sonuç olarak, medyumluk ne tamamen yasaldır ne de tamamen yasadışı. Bilimsel olarak kanıtlanmamıştır ama psikolojik olarak gerçektir. Bu yüzden toplumda “yasaklayalım mı, anlamaya mı çalışalım?” ikilemi yaşanır.

Bu konuda erkeklerin akılcı analizleri de, kadınların empatik sezgileri de gereklidir. Çünkü gerçek, yalnızca verilerde değil; insanların yaşadığı deneyimlerde de gizlidir.

Forumdaşlara birkaç soru bırakıyorum:

— Sizce medyumluk, bir umut ticareti mi yoksa bir tür psikolojik terapi mi?

— Bilim her şeyi açıklayabilir mi, yoksa bazı şeyler hissedilerek mi anlaşılır?

— Ve son olarak: İnanç özgürlüğüyle bilimsel sorumluluk arasında nasıl bir denge kurabiliriz?

Tartışalım, ama birbirimizi yargılamadan. Çünkü belki de asıl “görülmeyen güç”, insanların birbirini anlamaya çalışmasında gizlidir.